Bu yıl, gezi stajımın bir kısmını geçirmek üzere Kapadokya'ya doğru yola çıktım. Nevşehir'e varmadan hemen önce Aksaray'dan geçerken, Tuz Gölü'nün üzerinde yürüme deneyimi için Şereflikoçhisar'da mola verdik.
Tuz Gölü, Türkiye'nin en büyük tuzlu gölü ve %32'lik bir tuz oranına sahip imiş. Fakat buharlaşan suyun çekilmesiyle birlikte tuz tabakaları oluşmaya başlamış. Ben de bu tuz tabakasında yürüyüş yaptım. Henüz işlenmemiş tuz olduğu için cildi biraz yakıyordu, bu yüzden hemen çıkışta elimizi ve ayağımızı yıkayabileceğimiz yerler vardı ve tahriş oluşmaması için mutlaka yıkanması da gerekiyor.
Girişinde göldeki tuzların işlenmesiyle yapılmış kozmetik eşyası
|
Üzerinde yürüdüğümüz tuz tabakası |
Kapadokya bölgesine Aksaray tarafından giriş yaptığımız için bizi iki dağ karşılıyordu. Biri 3268m yüksekliğinde Hasan Dağı, diğeri ise 2963m yüksekliğinde Melendiz Dağı. Daha ileri de de 3965m ile bölgenin en yüksek dağı olan Erciyes Dağı vardı. Bu bölge de işte bu volkanik dağların 60 milyon yıl önce patlamasıyla oluşmaya başlamış.
Kapadokya denilen alan oldukça geniş bir alanı kapsıyor aslında. Benim gezi boyunca bulunduğum alan Kayalık Kapadokya ismiyle geçiyor. Aksaray'dan Ihlara ile başlayıp; Nevşehir'den Derinkuyu, Kaymaklı, Uçhisar, Ortahisar, Ürgüp ve Göreme olarak devam ediyor. Tarihte bu sınırların Gürcistan'a kadar uzandığı haritalar da olmuş. Fakat defalarca değişen haritaların tek ortak noktası, batı girişi olarak Aksaray'ı kabul etmeleri olmuş.
1985 tarihinde İstanbul ile birlikte Kapadokya da Dünya mirası listesine girmiş. Fakat Kapadokya hem tarihi hem coğrafi olmak üzere iki ayrı sebepten dolayı listeye giren tek bölgemiz. Şu an listede Türkiye'den 15 bölge var.
Bölge Hristiyanlık için önemli. Çünkü yasaklı bir din olduğu dönemde bile Kudüs'ten sonra ikinci en yoğun bölgeymiş. Şu an bile 300'ü bulan kilise var ve neredeyse hepsi kayadan oyma. Bunda yasaklı olmasının da bir etkisi var, çünkü ibadetlerini ve toplantılarını gizli şekilde mahzenlerde ve kaya oyuklarında yapıyorlar. 4.yy'da Konstantin'in özgürlük tanımasıyla bölge iyice önemli bir merkez haline geliyor ve kilise sayısı 1000'i aşıyor.
Kapadokya'da ilk durağımız Ihlara Vadisi oldu. Hasan Dağı'ndan çıkan volkanik küllerin bölgede oluşturduğu tabakaların kırılıp, Melendiz Çayı'nın da içinden geçmesiyle oluşuyor. 14km'lik bir vadi ve çay vadi bittikten sonra da akmaya devam ediyor. Ben gittiğimde mevsimden dolayı çok yavaş akıyordu. Fakat özellikle mayıs ayında yağmur ve eriyen kar sularıyla beraber çok hızlı akıyormuş, hatta bu sene 2 kere sel tehlikesi yaşanmış.
Şehre girişte kaya oyukları görünmeye başlıyor. |
Şehrin mimarı sayılabilecek dağlar |
Kapadokya'da ilk durağımız Ihlara Vadisi oldu. Hasan Dağı'ndan çıkan volkanik küllerin bölgede oluşturduğu tabakaların kırılıp, Melendiz Çayı'nın da içinden geçmesiyle oluşuyor. 14km'lik bir vadi ve çay vadi bittikten sonra da akmaya devam ediyor. Ben gittiğimde mevsimden dolayı çok yavaş akıyordu. Fakat özellikle mayıs ayında yağmur ve eriyen kar sularıyla beraber çok hızlı akıyormuş, hatta bu sene 2 kere sel tehlikesi yaşanmış.
Melendiz Çayı. |
400'e yakın basamak inip-çıktık. |
Volkanik patlamayla beraber, 3 tane şey açığa çıkar. Bunlar; volkan külü, lav ve su buharı. İşte bu volkan külleri, kayaların oluşmasını sağlıyor. Rüzgarla yayılıyor, daha sonra başta Kızılırmak olmak üzere suların üzerine dökülüyor. Yağmurlarla vs. çamurlaşıyor. Oksijenle temas eden dış kısmı sert, iç kısmı yumuşak ve nemli bir oluşum haline geliyor. Buna da tüf deniyor. Kapadokya'daki oluşumlar da işte bu tüflerden oluşuyor.
Vadi 28 kıvrımdan oluşuyor. İçerisinde 5 bine varan oyuk bulunmuş ve bunların 105 tanesi kilise olarak kullanılıyormuş. Şu an bunlardan 14 tanesi gezime açık. İnsanların yerleşmek ve ibadet için bu bölgeyi tercih etmesinin sebeplerinden biri su kaynağının bulunması. Diğer bir sebep ise, yüksekliği 250 metreye kadar çıkabildiği için yukarıdan bakınca gizlenebilmesi ve bu sebeple de korunaklı olması.
Ben Ihlara Vadisi'nin içindeki kiliselerden 2 tanesini gezdim. Bunlardan ilki Ağaçaltı Kilisesi oldu. Kilise tahmin edildiği gibi kayadan oyma bir yer. İçerisindeki resimler 11.yy'a aitmiş, bu da gösteriyor ki; tek bir döneme ait değil ve sürekli el değiştiriyor. Bu sebeple de kilise isimleri bilinmiyor, bu isimler sonradan konulmuş.
Ağaçaltı Kilisesi (giriş) |
Müjde sahnesi:
|
İsa'nın Mısır'a kaçırılış sahnesi. |
Hz. İsa'nın yükselişi sahnesi:
|
Kiliselerdeki resimler iki teknik ile yapılıyormuş. Bunlar, alçı tekniği ve kırmızı aşı boyası tekniği. Bu kilisedeki resimler alçı ile yapılmışlardı.
Ağaçaltı Kilisesi'nden çıktıktan sonra çayın kenarından yürüyerek Yılanlı Kilisesi'ne vardım.
Yılanlı Kilise (giriş)
|
Mahşer günü:
|
Kapadokya şehitleri:
|
Kiliseler, cennetin kapısı olarak görüldüğünden; anahtar girişi şeklinde
|
Mezar odası |
Ihlara Vadisi'nden ayrıldıktan sonra dönmeden Narlıgöl Krater Gölü'nü ziyarete gittik ve manzaranın tadını çıkardık.
2.gün (25.07.15)
Güne Derinkuyu Yeraltı Şehri ile başladım. 37 adet yeraltı şehri bulunmuş ve bunların 7si gezime açık. En son bulunan yeraltı şehrinin en büyük yeraltı şehri olduğu düşünülüyormuş ve Nevşehir kalesinin altında bulunmuş. Derinkuyu ise şu ana kadar açılmış olanlardan en büyüğü. Bizim gezdiğimiz alan kimilerine göre 1/4, kimilerine göre 1/10luk bir alanmış.
Yeryüzünde yaşayan halkın %90'ının yerin altında da yerleşimi var. Tabi ki tüm alan tek bir dönemde açılmıyor, zamanla açılan alanlar daha sonra tünellerle birbirine bağlanıyor. Başlangıcının Hititlere dayandığı düşünülüyor, çünkü başkent olan Hattuşaş'ta da bu tarz tünel sistemleri bulmuşlar. Çok fazla buluntu yok, çünkü savunma olarak kullanıldığından insanlar fazla kalıntı bırakmamışlar ya da sürekli el değiştirdiğinden sonradan gelenler öncekileri yok etmişler.
Yeraltı şehirlerinde savunma açısından alınmış birkaç önlem var. Bunlardan biri, tünelleri dar ve alçak yaparak düşmanı yavaşlatmak. İkincisi ise taş sürgü kapılar yapıyorlar ve bu kapılar tek taraflı şekilde açılıp kapanabiliyor. Düşman geldiğinde bu kapı kapatıldığı takdirde düşman kesinlikle açamıyor. Ayrıca ok vs kullanmak için de delikler açmışlar.
Düşmanın saldırıda kullandığı diğer yöntem ise, kuyulardan zehir atmak imiş. Bu yüzden kuyuları havalandırmaya çevirip, dışarıyla bağlantısı olmayan kuyular yapmışlar. Havalandırmayı kapatsalar bile, Kaymaklı yeraltı şehri ile bağlantılı tünel sistemleri varmış ve her halükarda buraya hava geliyor.
Geçtiğimiz sene yeraltında bir proje yaptığım için burası oldukça ilgimi çekti. Kurdukları tüm sistemler, fazlaca düşünülmüş olduğu belli olan zeka ürünleri. Sürekli tehdit altında oldukları için, insanlar mecburen kendilerini güvene alacak önlemler bulmuşlar. Her olasılığı düşünüp, hesaplamışlar.
Derinkuyu Yeraltı Şehri'nde gezimizi bir Y şekli çizerek ve 55 metre derine inerek gerçekleştirdik. Geçtiğimiz tünellerden çift taraflı kullanılan sadece 1 tünel var. Mutfaktan giriş yaptık ve ahırdan da çıktık. Bu iki bölümün yer yüzüne yakın yerlere yapılmasının sebebi; erzakların rahat taşınması ve hayvanların rahatlıkla içeri sokulup dışarı çıkarılabilmesi.
Giriş kapısında böyle bir uyarı var ama içerisi teknolojik sistemlerle
|
Mutfak bölümü |
Erzak depoları |
Çukur alanlarda büyük çömlekler saklıyorlar. Bunların içerisinde
|
Çift taraflı kullanılan tek tünel. Bu tünel ile kilise ve su kuyusuna
|
Kilise
|
Su kuyusu
|
Şaraphane
|
Ahır |
Yeraltı şehrinde epey vakit geçirdikten sonra Üç Güzeller olarak adlandırılan 3 tane yan yana peri bacasını görmek için yola çıktık.
Peri bacaları olarak bilinen yapıların oluşumu şu şekilde oluyormuş: Volkanik patlamalardan oluşan tüf, bölgeyi kaplıyor. Daha sonraki son patlamalarda tüfün üzerini lav kaplıyor ve bu lavlar soğuyunca bazalta dönüşüyor. Bu tabakalar, ısı farklarından dolayı kırılmaya başlıyor. Kırıklardan sızan su, tüfü oyuyor ve inceltmeye başlıyor. Bazalt tüfe göre daha sert olduğu için onu aşındıramıyor. Bu yüzden bazaltın hemen altından başlamak üzere tüf git gide inceliyor ve konik bir şekil almaya başlıyor. Onun üzerinde de aşınmadığı için bazalt kalıyor ve peri bacası dediğimiz oluşum ortaya çıkıyor. Zaman geçtikçe, bazaltın hemen altındaki tüf o kadar inceliyor ki (suya en çok maruz kalan yer olduğu için), en sonunda kopuyor ve bazalt düşüyor. Bu tip peri bacalarına da konik şapkasız kaya deniyor.
Biri diğer ikisine göre daha küçük olduğu için, anne-baba-çocuk
|
Tüfün git gide inceldiğini ve üzerindeki bazalt taşını görebiliyoruz. |
Buradan sonra Turasan Şarap Fabrikası'nın mahzenini görmeye ve şarabın yapılışı hakkında bilgi almaya gittik.
Şarabın 4 ay bekleme süresi varmış. Bunu 3 farklı şekilde yapıyorlar:
1) 8-29bin litre arasında değişen kapasiteli kaya oyma odacıklarda
2) Paslanmaz çelik tanklarda
3) Fıçıların içerisinde. En pahalı ve özel şaraplar bu fıçıların içinde bekletilenler oluyormuş ve fıçılar sadece 2 kere kullanılabiliyormuş.
Şarap fabrikasının yakınındaki Asmalı Konak dizisinin çekildiği konağı da ziyaret ettim. Asmalı Konak dizisi, Kapadokya bölgesinin tanıtılmasında büyük bir etken olmuş aslında.
3.gün (26.08.15)
Bugüne kısa bir onyx taşı atölyesi ziyareti ile başladık. Onyx taşının en farklı özelliği ışığı geçirebilen bir taş olması. Bize burada farklı çeşitlerinden ve değerli taşlardan yaptıkları takılardan bahsedip örnekler gösterdiler ve mağazayı gezdik. Geçen sene Pamukkale bölgesindeki gezimde de başka bir onyx taşı atölyesi gezdiğim ve alışveriş yaptığım için yabancısı değildim ve burada çok fazla vakit geçirmedim.
Atölyenin bulunduğu yer, Güvercinlik Vadisi'nin de başlangıç noktasıydı. Bu bölgeye bu ismin verilmesinin sebebi; burada çok fazla güvercin bulunması ve güvercinler için deliklerin açılması. Bu deliklerden giren güvercinler, buralara gübrelerini bırakıyorlar. Gübrelerinin enerjisi de çok yüksek olduğu için bölge tarımında kullanılıp daha yüksek verim alınıyor. Bölgede sansar gibi hayvanlar deliklerden girip güvercinleri öldürdüğü için, delikler sadece güvercinlerin girebileceği kadar küçük tutuluyor ve altlarına da metal plakalar ya da yumurta akı konularak, diğer hayvanların kaymaları amaçlanıyor.
Daha sonra 45 dakikalık bir yolculuk yapıp, Hacı Bektaş-ı Veli Müzesi'ni gezdik. Hacı Bektaş-ı Veli, özellikle bu bölge için önemli bir kişi. Orta Asya'daki Şamanistlerin Müslümanlığa geçmesini sağlıyor ve bunu yaparken yepyeni yabancı bir din tanıtmak yerine, İslam-Şaman karışımı bir din sunuyor. Burada 4 kapı 40 makam esasına dayanan bir okul kuruyor. Her kapı bir üst dereceyi temsil ediyor ve her kapıda 10 tane öğreti var.
Bektaşiliğe Aleviliğin kurumsallaşmış hali diyebiliriz. Bu yüzden Alevilikteki önemli değerler burada da karşımıza çıkıyor. 3 ve 12 sayılarıyla sıkça karşılaşıyoruz. 3; Allah, Muhammed ve Ali'yi simgeliyor. 12 sayısı ise 12 imamı simgeliyor. Bu yüzden Bektaşi tarikatından kişiler boyunlarına ya da bellerine 12 köşeli onyx taşı takıyorlarmış. Bu yüzden onyx taşına bu bölgede Hacı Bektaş taşı da denilirmiş. Kapı da önemli bir öge olarak karşımıza çıkıyor. Müzeyi gezerken insanların eşiklere basmadığını ya da kapılara sırtını çevirmediğine şahit oldum. Bu kadar değer vermelerinin sebebiyse "Ben ilmin şehriysem Ali de kapısıdır." hadisiymiş.
Müzede 3 tane avlu var: Nadar, Meydan ve Hazreti. Gezmeye Nadar avlusuyla başladık.
Üçler Çeşmesi |
Aslanlı Çeşme
|
Kahveci Baba Mezarı
|
Aş Evi: Aç ve fakir herkese açıkmış.
Kara Kazan
|
Et doğrama masası |
Geyik boynuzu
|
Meydan Evi: Dergahın en önemli yeri. Çünkü dergah büyükleri burada oturur ve cem törenleri de burada yapılırmış.
Kırlangıç stili tavan sistemi
|
12 köşeli Bektaşiliği simgeleyen onyx taşı. |
Hacı Bektaş-ı Veli Türbesinin ilk orijinal kapısı (miladı 1610)
|
Balım Sultan türbesinin bahçesindeki ağaç çok dikkatimi çekti.
|
Buradan ayrıldıktan sonra öğle yemeğimiz için Avanos Sarıkaya Restaurantı'na gittik. Bu restaurantın en önemli yanı kayadan oyma bir mekan olmasıydı ve atmosferi çok etkileyiciydi. Burada çömlek kebabı yedim ve aşçı bizzat getirip çömleği önümüzde kırdı. Güzel bir deneyimdi.
Yemek yedikten sonra sonra asıl Peri Bacaları'nın olduğu, içlerine girilebilen ve keşişlerin inziva yerleri olan kayaların olduğu Avanos bölgesine gittik. Ben de girilebilen olanların içerisine girip bolca fotoğraf çektim. Ayrıca bu bölgede peri bacalarının aşamaları da oldukça belirgin şekildeydi.
Çizgi şeklinde bazalt-tüf ayrımı |
Tüf tabakası konikleşiyor. |
Peri Bacaları'ndan sonra, Dervent Vadisi'ne geçtik. Buradaki kayaların hepsini bir şeylere benzettikleri için Hayal Vadisi de deniyormuş.
En büyük kaya deveye benzediği için Develi Vadisi de denilebiliyormuş. |
Büyük Deve |
Napolyon'un Şapkası |
Dans Edenler |
4.gün (27.08.15)
İbadet yeri olduğu için konaklama yerleri yok ama yemek yenilebilecek alanlar var.
Göreme Açık Hava Müzesi'nden sonra Halı Dokuma Atölyesi'ne gittik. Burası 1987'den beri çalışan bir işletmeymiş. 4500 dokumacı mezun edilmiş ve şu an 750 tezgaha sahiplermiş.
Burada halıların nasıl dokunduğunu anlattılar. Öncelikle tezgaha halı iskeleti yerleştiriliyor. Buna çözgü deniyormuş. Daha sonra tek tek düğüm atarak sıra sıra dokuyorlar. Her sıradan sonra halının atkısı denilen kat atılıyor, sıkıştırılıyor ve son olarak tıraşlanıyor. Bir halının yapımı 4 aydan başlayıp 2 yıla varabiliyormuş.
Son olarak halı dokuma atölyesinden çıkıp, Seramik Atölyesi'ne geçtik. Bize bir usta uygulamalı olarak çömlek yapımını gösterdi. Burada önemli olan çömlek ile kapağını ayarlayabilmekmiş. Hatta eskiden evlenmeden önce damada çömlek yaptırılır ve bunu ayarlayıp ayarlayamadığına bakılırmış.
Daha sonra seramiklerin üzerine nasıl çizim yapıldığını gösterdiler. Önce siyah beyaz çizilir, sonra renkler ile geçilir ve sonra tekrar fırınlanırmış.
Böylelikle Kapadokya'daki gezim sona ermiş oldu.
Gezi stajım boyunca kullandığım bilgiler için kaynak; Rehber Eylem Köktürk.
5.gün (29.08.15)
Gezi stajımın son gününü İstanbul içerisinde bir kaçamak yaparak geçirmek istedim. Ailemle birlikte Şile Karamandere'deki Saklıgöl'e gittik. Gözünüzün değdiği ilk andan itibaren kendine hayran bırakan bir doğa güzelliğiydi gerçekten. Tüm gölün etrafında dönen bir yürüyüş yolu var. Gölün kıyısında ya da ağaçların içerisinde yemek yenilip piknik yapılabilecek alanlar var. Ayrıca gölün kenarında cafe-restaurant tarzı yerler de mevcut.
Gelin Köprüsü |
Saklıgöl'den çıktıktan sonra Şile Yeni Köy'e gidip biraz köy havası aldık ve gezi stajımı sonlandırmış oldum.